Burası Bir Dünya Hikayesi

Cezmi Ersöz Hikayeleri-Burası bir dünya… Burası kalabalık bir meyhane. Burada erkekler çoğunlukta. Umutsuzluk da öyle-Bilmiyorum, boşuna bekliyorum bu telefonun önünde, burada, bu dünyada ama olsun, yine de ümitsizce seviyorum seni
Burası Bir Dünya
Tweet Paylaş Plus Pinterest
Burası bir dünya… Burası kalabalık bir meyhane. Burada erkekler çoğunlukta. Umutsuzluk da öyle…
 
Birileri camları kırıyor. Dışarıya bakıyor bir adam. Sokağa, geceye bakıyor… Öldüğüne bir türlü inanmak istemediği sevgilisine bakar gibi bakıyor hayata… Öyle bir bakıyor ki sevmeye hak kazanmak için bile savaşmak gerekiyor, gecikince insan ömür boyu ölü bir sevgiliyi kollarından taşımaya mecbur kalıyor, der gibi bakıyor… Karşı köşedeki eski duvara vuran sarı ışığı seyrediyor iki adam. Sanki suçlu, sanki yasak bir sevişme yaşıyorlarmış gibi mahcup ama yine de hiç konuşmadan seyrediyorlar duvardaki o sarı ışığı.
 
Bu gece bana gelmeni istiyorum ya da sana gelmeyi ama telefonun kapalı. Böyle anlarda hep tasavvufa sarılırım ben. Sabrın yüceliğine… Telefonun kapalı, derken o eski duvardaki sarı ışığı seyreden adamlara bakıyorum bir yandan… Bilmiyorum, boşuna bekliyorum bu telefonun önünde, burada, bu dünyada ama olsun, yine de ümitsizce seviyorum seni
 
Umudum olsaydı, inansaydım bu hayata ve insana ve sana önünde tükenmek isterdim, önünde veda ederdim bütün bildiklerime, herkesin bilip tanıdığı kendime… Ben okullarda okurken, yine de hep böyleydim, sevmezdim herkesin yaptığı şeyi. Sevmezdim müsamereleri. Çabucak biten sınırlı okul gezilerini… Oysa görüp göreceğimiz en güzel yerdi dünya ama bu dünyanın geçerli yasalarına göre en büyük suçum bunun farkına varmak, okullarda ve her yerde… Sadece bu bile yetmişti hasta olmamama. Yetmişti bu zaten sıra dışı ve güvenilmez sayılmama… Beni hasta, beni sıra dışı, beni güvenilmez kılan bu yanım yüzümden tatmadığım acı kalmamıştır… Tatmadığım kuşku ve belirsizlik…
 
Bir gökyüzüne bakıyorum, bir hayata, bir insanlara… Dikkatim dağınıktı bu yüzden hep. Böyle olmaması gerek, bu yanlış hayat, diyordum acemi sesimle, çocuk sesimle… Yaşadıklarımı anlıyordum ama tecrübe dedikleri o şey bir türlü oluşmuyordu bende… Etraftakiler öyle öfkesiz, öyle dikkatliydiler ki onca yıl boşuna yaşadığımı hissettiriyorlardı sanki bana. Konuşmak soyunmaktı benim için. Anladım bunu, anladım. Kendim olduğum ve yaşadıkça tecrübe edemediğim, onca yıl boyunca kendimi dünyanın en soğuk gölgelerinin arkasında gizlemediğim için üşüdüm hep ve hiç olmadık zamanlarda utandırıldım tecrübesiz kendimden…
 
İşte bu yüzden, yıllarca kendimi sevmem için birine muhtaç oldum ben hep. Kendimi sevmem, hayatın aynılığını değiştirebilmem ve yeni bir başlangıç yapabilmem için, hep birini kendimden çok sevmem, bu yüzden ona ümitsizce bağlanmam ve onun bana acı çektirmesi gerekiyordu, birine eksilmeden tutku duymam için de onun beni üzmesi gerekiyordu. Öyle çok utandırmışlar, beni benimle öyle çok karşı karşıya bırakmışlar ki benim kendimi sevmem için, beni benden kopartan, yolumu şaşırtan, bana anlamsızca acı çektiren birine bağlanmam gerekiyordu…
 
İşte, böylesin sen de!.. Beni benden kopardın, asıl gitmem gereken yeri, yöneleceğim yeri unutturdun bana. Belki de en çok bu yüzden bağlandım sana. Evet, ölecek kadar acı çekiyorum şu an ama bir taraftan bu acının ne denli anlamsız ve boşuna olduğunu biliyorum ve yine de engel olamıyorum bu acıya. Belki de engel olmak istemiyorum. Bu boşluktan beni kurtardığın için her şeyi yapma hakkını tanıdın kendine. Bana da seni anlamanın, tanımanın o büyük yolculuğu, o büyük gizemi düştü…
 
Kendimi unuttum, senin peşine düştüm!..
 
Her şey sevişmek değildir, her şey ten değildir… Çünkü bir yanın hazzın arzularının yanında koşarken, bir yerinde giderek derinleşen o boşlukta savaşıyor, senin, aşk, dediğin o boşluğu kapatmak, mümkünse unutmak istemek değildir… Biliyor olmalısın…
 
Bak bunu ben en çok kendime söylüyorum bir gün hazzın ve arzuların biterse, anlatmak isterim sana; neden, en çok boşluğumuzdan kaçmak için âşık olmak istediğimizi…
 
Hatırla; ne olur, hatırla! Kimden neden kaçtığını hatırla!..Kendimizden, yanı başımıza büyüyen boşluklardan kaçtığımız sürece gidecek bir yer yok aslında, anla!.. Ve bu yüzden hiçbir şey ifade etmiyor bana, hiçbir şey… Ne olur, yıllardır beni benimle karşı karşıya getiren, beni benden kopartan insanların diliyle konuşma bu kadar, herkes gibi olma; klasik olma! Sen farklısın, biliyorum… Bunu biliyorum; bunu sen de biliyorsun… Hem de benden daha çok! Beni senden ayıran tek bir şey var oysa, tek bir şey; seni ümitsizce sevmem! Senin gibi, tarafımdan ümitsizce sevilmen, bunun dışında öyle çok benziyoruz ki git, gidebildiğin; kaç, kaçabildiğin yere!..
 
Seni ümitsizce sevdiğim için, ne olur, kızma; ne olur, gücenme bana!.. Bunu çok istedim. Benim yerimde sen de olabilirdin… Kıskanırdım seni en fazla! Ama kızmazdım; anlardım, hak verirdim, gücenmezdim…
 
Sürekli mağdur üretiyor bu hayat, sürekli yoksul, sürekli köle… Biri efendi, öbürü köle olmazsa, aşk bile olmuyor bu hayatta; ne olur, kızma bana!.. Biliyor musun, ümitsizce sevdiğim için seni, daha iyi anladım bu hayatı ben. Bu imkânsız aşk; bana insanları ve hayatı daha iyi tanıttı… Bu ümitsiz âşk; senin aslında ne denli yalnız ve ne kadar çaresiz olduğunu gösterdi bana…
 
Bu yüzden kabullendim işte; seni efendi yapan, seni değerlendiren kopartan, etrafındaki o kadar insana rağmen seni yapayalnız kılan bu aşkın kölesi olmayı kabullendim!..

Rastgele Hikayeler

Yeni Hikayeler

Metin Reklamları